"Kırk Küpün Altındaki” kitabından bir örnek...

Meslek seçimi

Tam harman öncesi buğday tarlalarının yakınından geçtiniz mi, bilmem? Öylesine çekicidir ki, başakların içine dalıp gitmek gelir insanın içinden. Ben de çoğu kez öyle yaparım zaten. Uzaktan bir tabloya bakar gibi dalgın gözlerle bu manzarayı seyretmek pek hoşuma gitmez. Başaklar bedenime çarpmalı, bastığım yerden çatırtılar yükselmeli, hemen yakınımda bir tarla faresinin, bir yılanın hışırtısını duymalıyım. Birden ortaya çıkıp yine aynı hızla kaybolan kuşlarla irkilmeliyim. Kısa ve tiz ötüşleri beni şaşkına çevirmeli…

Anımsıyorum da, küçük bir çocukken bunları pek yaşayamazdım. Biraz daha izlemek için bile olsa, birbirini kovalayıp oynaşan kuşların peşinden gitmeme izin verilmezdi. Kaybolmamdan korkulurdu. Yine de, bir iki kaçamak yaptığım olmuştur.

Hoş, karışan görüşen olmasaydı da, yalnızca tahıl sapları hoşuma gittiği için girmezdim tarlalara sanıyorum. Daha çok başakların arasında sürdürülen gizemli yaşamlar baştan çıkarıcı gelirdi bana. Kertenkelenin çevik bir hareketle fırlayıp kaçması, dokunacak kadar yaklaşıldığında bile kıpırdamadan duran kabuklu böcekler heyecan vericidir, hele bir çocuk için...

Ara sıra yaptığımız gezintiler sırasında annemin babama dönüp, “Necip, şu tarlaların güzelliğine bak, sarı bir deniz gibi” dediğini hatırlıyorum. Bu bana bir şey ifade etmezdi o günlerde. Hatta onların neyi güzel bulduğu konusuna hiç kafamı yormazdım. Gözüm de, kulağım da kuşlarda olurdu.

şu gezintilerden biraz söz etmem gerekiyor. Ailece yapılan bu kır gezintileri dışında, babamın yalnızca beni yanına alıp dolaştırdığı da olmuştur. Kırmızı renkli bir kamyonetimiz vardı. Biraz döküntü bir arabaydı. O yıllara ait babamla ilgili çok fazla anım yok ama ben bu kırmızı kamyoneti hiç unutmadım. Kocakır gezilerine hep onunla çıkardık.p>

Kocakır, oturduğumuz kasabanın güneyinde göz alabildiğine uzanan bir ovaydı. Saatlerce köy yollarında dolanırdık. Kamyonetin içinde sıcaktan boğulacak gibi olurdum. Tekerleklerin savurduğu ince yapışkan toz kirpiklerime yapışıp kalırdı. Babam hiç konuşmaz, ben de sesimi çıkarmazdım. Kocakır gezilerini babam bulabildiği her fırsatta tekrarladığı için, nereye gittiğimizi bilir, bu nedenle de mızmızlanmadan ilk mola vereceğimiz Kayapınar köyüne bir an önce ulaşmamızı umarak